29 Kasım 2013 Cuma

PSİKOLOJİNİN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ


Bütün bilgiler, soru sorarak başlar. Soruların kaynağı felsefedir. Felsefe, bitmeyen soruları ile bilimlerin kaynağı olduğu gibi bilimlere yeni çalışma alanları da açmaktadır. Psikolojide günümüzde felsefenin sorularından yararlanmaktadır.

Psikoloji, bağımsız bir bilim haline geldikten sonra insanı konu alan fen ve sosyal bilimlerden yararlanarak gün geçtikçe daha gelişmektedir.


PSİKOLOJİ VE DOĞA BİLİMLERİ (FEN BİLİMLERİ)

Psikoloji, davranışları açıklamak için laboratuvar deneyleri yaparken fizik bilimine ait ilkelerden yararlanır. Örneğin, fiziksel nedenli algı yanılmalarını açıklamak için ışığın kırılma ilkelerini bilmek gerekmektedir.

Fizyoloji, organizmanın, iç organların ve iç salgı bezlerinin işleyişini inceleyen bir bilimdir.Psikolojide davranışlar bazı durumlarda iç salgı bezleri ile açıklanır. Buna yapabilmek için iç salgı bezlerinin kimyasal yapısı ile işleyişinin bilinmesi gerekir. Psikoloji, iç salgı bezlerinin kimyasal bileşimini analiz etmek için kimyadan, çalışma düzenini açıklamak için fizyolojiden yararlanır.

Psikolojinin incelediği davranışlar, her şeyden önce bir organizma tarafından gerçekleştirilmektedir. O nedenle, organizmanın yapısını ve işleyişini bilme, davranışı anlamayı ve açıklamayı kolaylaştıracaktır. Bu olanağı sağlayarak, psikolojiye yardımcı olan bilim dalı biyolojidir. Biyoloji, canlıların yapısını, diğer canlılarla ilişkilerini, çeşitliliğini ve canlılarda meydana gelen fizyolojik olayları inceleyen bilim dalıdır.Özellikle beyin ve sinir sisteminin yapısı ve işleyişini bilmek psikoloji için çok önemlidir.. Bu sayede davranışlar daha kolay açıklanır. Duyu organlarının, yapısını ve işleyişini bilmek duyguları anlamak için gereklidir.

İstatistik işlemlerin kullanılmadığı bir bilim dalı düşünülemez. Matematik, bütün bilimlerde olduğu gibi psikolojiye de istatistikte kullanılan işlemlerin nasıl yapılacağı konusunda yol gösterir. Böylece psikolojinin bir bilim olarak gereksinim duyduğu kesinliğe ulaşmasını sağlar.

PSİKOLOJİ VE SOSYAL BİLİMLER

Sosyoloji, ekonomi, antropoloji gibi sosyal bilimlerin konusu da insandır. Toplum, insanların bir arada yaşamasından doğar. Psikoloji, birey olarak insanı incelerken, onun etkilendiği çevreyi, kültürü, gelenek ve görenekleri, toplumsal ve ekonomik olayları göz ardı edemez. İnsanı, bir toplumsal gerçeklik içinde ele alır. Böylece sosyoloji ile ortak bir alana ve yöne sahip olur. Psikoloji ve sosyoloji arasındaki bu yakınlık psikolojide yeni bir dal olarak sosyal psikolojiyi doğurmuştur. Sosyal psikoloji, bireyin toplumla ilişkisi sonucu ortaya çıkan davranışlarını inceler. Psikoloji ile sosyoloji arasındaki bu yakınlığa karşın aralarında fark vardır. Psikoloji, insanı birey olarak ele alıp incelerken sosyoloji. Grup ve toplum halinde inceler.

Ekonomi, insanların üretim, bölüşüm, tüketim etkinlerini ve bu etkinliklerden doğan ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Bu etkinliklerin her biri, insan davranışları açısından psikolojinin ilgisini çekmektedir. Psikolojinin bu konularda elde ettiği bilgiler, ekonominin birçok alanında özellikle endüstri ve ticarette geniş ölçüde kullanılmaktadır.

Psikolojinin antropoloji ili de ilişkisi vardır. Psikoloji bugün yaşayan insanın davranışlarını, geçmişte yaşamış insan davranışlarıyla karşılaştırmak için antropolojiden yararlanır. Her ikisinin de konusu insan yaşayışıdır. Fakat psikoloji insan davranışlarını genel ilkeleriyle açıklamaya çalışırken antropoloji geçmişte yaşamış kültürleri inceler.

PSİKOLOJİNİN TARİHÇESİ

Psikoloji 19. yüzyılın sonlarına doğru bilim haline gelmeye başlamıştır. Günümüzde psikologlar tarafından psikolojinin kurucusu olarak Alman fizyolog Wilhelm Wundt kabul edilmektedir. Wundt'un psikolojinin kurucusu sayılmasının nedeni, 1879 yılında, Leipzig'de ilk psikoloji laboratuvarını kurmasıdır. Bunun sonucunda Avrupa ve Amerika'da birçok psikoloji laboratuvarı kurulmuş ve bu durum psikolojinin gelişmesine neden olmuştur.

19. yüzyılın sonlarına kadar psikoloji, felsefenin ruh ile uğraşan alanıydı. Ruh üzerinde merak ve düşünme, Aristoteles ile başlamış ve daha sonra çeşitli filozoflar ile davam etmiştir. Bu dönemde filozoflar daha çok, ruhun varlığı ve yapısı gibi soyut konularla uğraşmışlardır.

Yeni Çağ ve Yakın Çağ'da fizyoloji, fizik ve kimya bilimlerinde gelişmeler, psikolojinin bilim haline gelmesine zemin hazırlamıştır. Fizyoloji sayesinde organizmanın yapısı ve işleyişi ile ilgili elde edilen bilgiler, insanı yapısı üzerinde çalışmaları hızlandırmıştır. Fen bilimlerindeki gelişmeler sonucunda laboratuvar koşullarından çok çeşitli deneylerin yapılabileceği fikri uyanmıştır. Bu gelişmelere bağlı olarak insan yapısı ve davranışlarının bilimsel olarak laboratuvarda incelenmesine başlanmıştır. Psikolojinin bir bilim olmasında etkili olan ilk çalışmalar Weber (1795-1878) ve Fecher (Fehner, 1801-1887) tarafından gerçekleştirilmiştir. Weber ayırt edilebilen en küçük farkın ne kadar olduğunu araştırmış ve deneklerin ayır edebildikleri en küçük ağırlığı ölçerek belirlemiştir. Fecher ile geliştirdikleri bu çalışmalar“Weber-Fechner yasası” olarak ifade edilmiştir. Bu da psikolojinin bilim haline gelmesine neden olmuştur.

Psikoloji felsefeden ayrılıp bilim haline geldikten sonra konusu, yöntemi ve amacı ile ilgili farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Bu yaklaşımların her biri belirli bir alana yönelerek psikolojinin gelişine katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşımlar sonucunda psikolojinin konusu netleşmiş ve çeşitli psikoloji alanları ortaya çıkmıştır.

Günümüzde de psikoloji, gelişimini sürdürmektedir. Yüz yıllık bir geçmişi olan psikoloji bilimi, insan yaşanını önemli bir yönünü açıklama görevini üstlenmiştir. Bu nedenle özellikle 20. yüzyılda öğrenme, gelişim, davranış bozuklukları, bireysel farklılıklar, algı ve bellek, toplumsal psikoloji gibi birçok alanda bilgiler elde edilmiştir. Pavlov'un yaptığı koşullanma yoluyla öğrenme deneyleri, Skinner'in edimsel koşullanma deneyleri öğrenme konusunda önemli bilgilerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Freud, klinik psikoloji, Piaget, çocuğun gelişini ve bilişsel öğrenme konusunda, Ebbinghous (Ebinghaus, 1850-1909), bellek konusunda psikoloji bilimine katkıda bulunmuşlardır. Aynı zamanda bu bilgiler, insan yaşamını kolaylaştırmada kullanılmaktadır.

TÜRKİYE'DE PSİKOLOJİNİN GELİŞİMİ

Psikoloji 19 yüzyılın sonundan itibaren bütün dünyada hızlı bir gelişme gösterdi. Eş zamanlı olarak Türkiye'de de psikoloji ile ilgili çalışmalar başladı. 1812-1880 yılları arasında yaşayan Hoca Tahsin Efendi, “Psikoloji Yahut İlm-i Ruh” adlı kitabını yazarak Türkiye'de psikoloji çalışmalarını başlatmış oldu. Kısa bir süre sonra Ahmet Mithat Efendi (1844-1913), çeviri kitabı, Dr. Abdullah Cevdet (1869-1932) beyinle, ruhsal olayların ilişkisini araştıran “Dimağ” adlı kitabı ile psikoloji çalışmalarına hız kazandırdı. Daha sonra Dr. Abdullah Cevdet, M. Ali Aynı ve Baha Tevfik gibi isimler pek çok araştırma yazısı ve kitap yayınlayarak psikoloji ile ilgili çalışmaları sürdürdüler.

İlk kes 1913 yılında ders olarak liselerde okutulan felsefe içinde, psikolojinin konuları yer aldı. 1935 yılından sonra, önce İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde , 1940'lı yıllarda Ankara Gazi Eğitim, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde, psikoloji ve pedagoji ile deneysel psikoloji konularında dersler verilmeye başlandı. Aynı yıllarda lise ve öğretmen okullarında da psikoloji ders olarak okutulmaya başlandı. 1957 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1967 Hacettepe Üniversitesi, 1971 Boğaziçi Üniversitesi kuruldu. Psikoloji ile ilgili bölümler de okullarımızda açılmaya başlandı. 1980'lerden sonra ülkemize artan üniversite sayısına koşut olarak psikoloji kürsüleri ve psikoloji ile ilgili akademik çalışmalarda da önemli gelişmeler sağlandı.

Hayatın birçok alanında psikolojinin uygulanması hızla yayılırken, bağımsız (özel) psikoloji klinikleri de hızla çoğaldı.





1 yorum: